2 Mart 2016 Çarşamba

Kabızlığa derman besin önerileri


Kuru kayısı ve kuru mürdüm eriğini akşamdan bir bardak suyun içine atın, sabaha kadar bekletin. Her sabah bu suyu için, suyu içtikten sonra içindeki meyveleri yiyin, bu alışkanlığı her sabah tekrarlayın.


Pırasayı zeytinyağlı ve pirinçsiz olarak pişirin ve haftada minimum dört kez tüketin. Pırasa kabızlık çözümü arasında en etkili olanıdır.


Kabızlığa iyi gelen bitkiler arasında sinameki de vardır. Sinameki kabızlık için önerilse de bağırsağın içindeki kaydırıcı mukozayı da dışarı atar, dolayısıyla sinameki kullanmayı bıraktığınızda kabızlığınız şiddetli bir şekilde tekrar başlar.


Havanda bir miktar ketentohumunu döverek az yağlı yoğurtla birlikte sabahları aç karnına tüketin.


Beş bardak suyun içine bir avuç, maydanoz, kiraz sapı, yeşil çay, üç kayısı ve bir limon atarak kaynatın, gün içinde belirli aralıklarla tüketin.


Bunlarla beraber kabızlıktan kurtulmak için günde en az 10 bardak su içilmeli, su bağırsağı çalıştırır ve düzenli hareketini sağlar. Ayrıca sabahları aç karnına ve yatmadan önce bir bardak ılık bal şerbeti içilmesi de önerilir.



Kabızlığı önlemek için her gün birkaç kaşık un kepeği yenilmesi önerilir. Eğer un yenemiyorsa beyaz ekmek yerine kepekli ekmek veya çavdar ekmeği gibi posa bakımından zengin ekmekler tüketilmelidir.

SOYA YETİŞTİRİCİLİĞİ

http://www.tarim.gov.tr/Iletisim

SOYA YETİŞTİRİCİLİĞİ
AHMET NEDİM NAZLICAN
Zir. Yük. Müh.
annazlican@yahoo.com

1. SOYANIN ÖNEMİ
Anavatanı Çin ve Kore gibi Uzakdoğu ülkeleri olan soya bitkisi,
4 bin yıl öncesine kadar uzanan tarihi geçmişiyle o bölgede yaşayan
insanların en önemli besin ve geçim kaynağı olmuştur. Çinliler soya
için; Harika Bitki, Kutsal Bitki, Tanrı Bitkisi, Üreyen Altın, Sarı
Mücevher ve Doğu’nun Kemiksiz Eti gibi isimler kullanarak,
verdikleri önemi ortaya koymuşlardır.
Resim-1: Soya Bitkileri
120-130 yıl kadar önce soya ile tanışan gelişmiş batılı ülkeler ise,
soya sanayilerini kurarak, soya üretimine ve kullanım alanlarının
geliştirilmesine önemli katkılar yapmışlardır. Günümüzde 170-180
milyon ton seviyesine ulaşan Dünya Soya Üretimindeki en büyük payı
% 50 oranındaki üretimiyle A.B.D almakta, onu Brezilya, Arjantin ve
Çin izlemektedir.
Soya bitkisi, ülkemize de ilk kez 1930’lu yıllarda girmiş ve uzun
yıllar boyunca sadece Karadeniz bölgesinde tarımı yapılmıştır. Son 20
yılda uygulamaya konulan 2. .rün Projesi ile, Ege ve Akdeniz
bölgelerinin sulanır alanlarında yetiştirilmeye başlanılan soyanın
tarımı bugün için ağırlıklı olarak Çukurova Bölgesinde yapılmaktadır.
Adana ve Osmaniye illeri, Türkiye soya üretiminin % 80-85’ini
karşılamaktadır. Ancak son yıllardaki soya üretimimiz 50-60 bin tona
düşmüş olup, çiftçilerimizin bu değerli ürünü daha fazla tanıması ve
ekim nöbetinde yer vererek, soya üretimini yaygınlaştırması
gerekmektedir.
Dünyayı besleyen 5-6 önemli bitkisel üründen birisi olan
soyanın, yağı çıkarıldıktan sonra kalan unu ya da küspesi çok
besleyici olup, proteince çok zengindir. Bu özelliğinden dolayı gıda
sanayisinde bolca kullanılır. Soya tohumlarında % 40-45 oranında
protein, % 18-20 oranında da yağ bulunur. Dünya’da en fazla üretilen
ve tüketilen yağ soya yağı, yem sanayisinde en fazla kullanılan
hammadde ise soya küspesidir.
Bir çok hastalığa karşı, soyanın insan beslenmesinde önemli
bir yeri vardır. Gelişmiş ülkelerin tıp çevreleri kendi insanlarını,
soyayı özellikle kalp ve kanser hastalıklarına karşı koruyucu olarak
tüketmek üzere sürekli bilgilendirmektedir. Hatta, Amerika Birleşik
Devletlerinde bazı soyalı gıda ürünlerinin üzerine, “ kalp sağğına
karşı yararlı etkisi vardır ” şeklinde uyarıcı ve bilgilendirici etiketlerin
konularak kullanılmasına izin verilmiştir.
Resim-2: Soya Sütü
Bugün için gelişmiş ülkelerin piyasalarında, soyanın sütü,
peyniri, filizi, sosu, dondurması, eti ve unundan, mürekkebi,
mumu ve benzinine kadar pek çok soyalı sanayi ürünü
bulunabilmektedir. Son yıllarda ülkemizde de, ithal soyalı ürünlerin
birçoğunu market raflarında bulmak mümkün olmuştur. Özellikle gıda
sanayi ürünlerinden yararlanmak, yetersiz beslenme problemiyle
boğuşan Türk insanı için de vazgeçilmez bir seçenektir.
Resim-3: Soya Unu ve Ekmeği
İstatistiklere göre; 2003 yılında 175 bin tonu soya yağı olmak
üzere toplam 1.5 milyon tonluk soyalı ürünün ülkemize ithal edilmiş
olması, soyanın tüketim alışkanlıklarımız içerisinde giderek artan
şekilde yer almaya başladığını göstermektedir.
Bir baklagil bitkisi olarak soya, toprağa azot kazandırarak,
kendisinden sonra ekilecek olan ürünlerde verimi arttırır ve
gübre tasarrufu sağlar. Ekim nöbeti için en uygun bitkilerden
birisidir.
2. BİTKİSEL ÖZELLİKLERİ
2.1- Kök :
Soya kazık k.klü bir bitkidir ve ana köke bağlı olarak ayrıca
kuvvetli bir saçak kök sistemine de sahiptir. Kökleri 150-200 cm.
derinliğe kadar inebilirse de, genellikle 60-70 cm. derinlikte
yoğunlaşırlar. Çiçeklenme başlangıcından itibaren bu kazık ve saçak
kökler üzerinde çok sayıda yumrucuklar oluşmaktadır. Ekim sırasında
kullanılan özel soya bakterisi yoluyla bu yumrucukların içerisine
havadaki azot depo edilerek, hem soyanın kendisinin ve hem de
ardından ekilecek ürünün bu azot kaynağını kullanması sağlanır.
2.2- Sap :
Çeşide ve bitki boyuna göre değişmek üzere 10-15 boğumdan
oluşan soya sapları dik ve sert yapıda olup, üzeri sık tüylerle kaplıdır.
Bitki boyu; çeşide, ekim zamanına ve bakım şartlarına bağlı olarak
60-150 cm. arasında değişebilir.
Soya seyrek ekilince daha fazla dallanır. Erkenci çeşitler daha
kısa boylu ve az yapraklı, geççiler ise daha uzun ve bol yapraklıdır.
Hava ve ışık yetersizliği çiçek dökmeyi arttırıp verimi
düşüreceğinden, fazla dallı ve boylu çeşitlerin sık ekilmesinden
kaçınılmalıdır.
2.3- Yaprak :
Resim-4: Soya Yaprakları
Soya yaprakları 3 yaprakçıktan oluşan bileşik yaprak
biçimindedir. Erkenci çeşitlerden geççilere doğru yaprak iriliği artar.
Yaprakların üzeri çeşitlere göre değişen renklerde ve sık tüylerle
kaplıdır. Tüylülük beyaz sinek zararlısına karşı koruyuculuk sağlar.
Soya yaprakları; ince, uzun, mızrak şekilli ya da oval, yumurta veya
baklava dilimi tipinde olabilir.
2.4- Çiçek :
Resim-5: Soya Çiçeği
Yaprak koltuklarında 3-15 adet arasında değişen sayıda, kısa
saplı çiçekler bir arada bulunur. Ancak bu çiçeklerin bir kısmı,
sıcaklık stresinin de etkisiyle bakla bağlama sırasında d.külür.
Özellikle ikinci ürün ekilişlerinde, çıkıştan 25-30 gün sonra
çiçeklenme başlar ve bitki gövdesinde aşağıdan yukarıya doğru 25-30
gün kadar devam eder. Çiçek rengi çeşitlere göre değişmek üzere
beyaz veya mor renkte olabilir. Soyada kendine döllenme söz
konusudur.
2.5- Bakla :
3-5 cm. uzunlukta ve 1 cm. kalınlıkta olan soya baklaları, hafif
boğumlu ve tüylü olup, içlerinde genellikle 2-4 tohum bulunur. Yeşil
renkli baklalar olgunlaşma döneminde sarı ya da kahverengiye
d.nüşür.
Bitkide bakla sayısı çeşide ve ekim sıklığına göre değişebilir. Bir
metrekarede 35-40 bitkinin bulunduğu normal ekilişlerde, bir bitkide
30-40 bakla bulunurken, bu rakam uzun boylu ve geççi çeşitlerde veya
daha seyrek ekimler nedeniyle bol dallanmış bitkilerde 200’ün bile
üstüne çıkabilmektedir.
Resim-6: Soya Baklaları
Biçerdöverle biçim sırasında hasat kayıplarının düşük olması
bakımından ilk bakla bağlama yüksekliğinin fazla olması istenir.
Bunun için de, bitkilerin kısa sürede ve aşağıdan bakla
bağlamasını önlemek amacıyla, ilk sulamanın çiçeklenme
başlangıcından önce yapılması önem taşır.
2.6- Tohum :
Soya tohumları yassı ya da yuvarlak şekillidir. Tohum kabuğu
rengi ise sarı veya kahverenginin değişik tonlarındadır. Tohum
göbeğinin rengi en belirgin çeşit özelliği olarak beyaz, sarı,
kahverengi, gri, yeşil ya da siyah renklerde olabilir.
Resim-7: Soya Tohumları
Tohum iriliği çeşide ve yetiştirme şartlarına göre değişebilir.
Tanelerde protein oranı % 40-45 ve yağ oranı da % 18-22 arasında
değişir. Yağı alınmış soya küspesi insan beslenmesi yanında, çok
değerli bir hayvan yemi kaynağı olarak da kullanılmaktadır.
3. İKLİM VE TOPRAK İSTEKLERİ
3.1- İklim İsteği :
Soya, farklı iklim bölgelerine uyumlu, çok değişik özellikteki
çeşitleriyle dünyanın pek çok yerinde başarıyla yetiştirilmektedir.
Mayıs-Eylül aylarında ortalama günlük sıcaklığın 25°C olduğu
yerlerde soya üretimi için uygun bir ortam vardır diye kabul edilir.
18°C’nin altındaki ve 40°C’nin üstündeki sıcaklıklar soyanın
gelişimini olumsuz yönde etkileyebilir.
Yetişme dönemi boyunca soyanın 550-600 mm. suya ihtiyacı
vardır. Bu nedenle, bol yağış alan Karadeniz bölgesi dışındaki
yörelerde ancak sulama uygulamasıyla soya tarımı yapılabileceği
unutulmamalıdır.
Düşük toprak ısısı soyada çimlenmeyi geciktirir. Bu nedenle
ekim için, toprak ısısının yükseldiği nisan ayı sonlarına kadar
beklemek çıkış garantisi için gereklidir. Yaprak ve çiçek gelişimi için
de düşük ve çok yüksek sıcaklıkların azaltıcı ya da gelişmeyi
engelleyici etkisi söz konusudur. Örneğin, 29 °C’den yüksek gece ısısı
verimde % 10 oranında düşmelere neden olabilir.
Özellikle aşırı sıcak bölgelerde hava neminin düşük olması da,
baklalardaki tanelerin dolmasını olumsuz etkileyerek, verimi düşürür.
Bu nedenle, kuru hava şartlarında sulamayla gerekli nem ortamının
sağlanması yararlı olur.
3.2- Toprak İsteği :
Soya çok kumlu topraklar dışındaki değişik toprak tiplerinde iyi
yetişir. Kumlu-killi topraklar ise en iyi yetişme ortamıdır. Üzerinde
uzun süre durgun suyun tahliye edilemeden kaldığı sıkışık toprak
şartlarından pek hoşlanmaz. Tuzlu, çorak topraklarda soya veriminde
önemli düşmeler olur. Çorak şartlara arpa ve buğdaydan daha hassas
ama mısırdan daha dayanıklıdır.
Toprağın asitliliği soya için oldukça önemlidir. Genellikle orta
(nötr) seviyelerdeki (pH: 6.0-6.5) toprak asitliği soya için uygundur.
Soya bakterisinin asitli topraklarda iyi gelişemeyeceği bilinmeli ve
asit karakterli gübreler tercih edilmemelidir. Genel olarak, mısır
için uygun olan iklim ve toprak şartlarında soyanın da başarılı bir
şekilde yetiştirilebileceği kabul edilmektedir.
4. TOPRAK HAZIRLIĞI
4.1. Ana üründe ;
Tarla sonbaharda 20-25 cm derinlikte pullukla sürülür. Bazı
mantar hastalıklarının etkisini azaltmak için, toprağı derinden
işleyerek havalandırmak yararlı olmaktadır. Şubat ayı içinde, yağışlar
sonrasında çıkan yabancı otlar için kültivat.r (kazayağı) veya diskaro
geçirilir. Nisan ayı sonuna doğru, tava gelen toprak diskaro ile birkaç
kez yüzlek olarak sürülür. Sürümler arasında gübre atılır, daha sonra
toprağı sıkıştırarak nem kaybını önlemek için tapan çekilerek tarla
ekime hazır hale getirilir.
Resim-8: Toprak Hazırlığında Diskaro ile Sürüm
4.2. İkinci üründe ;
İkinci üründe toprak hazırlığı, aşırı sıcaklar ve zaman darlığı
nedeniyle ana ürüne göre daha fazla zorluklar taşıyan bir uygulamadır.
Hububat hasadının Haziran ayı içerisinde yapılması nedeniyle,
yüksek sıcaklıkların toprak tavını olumsuz etkilemesi tehlikesine
karşı, toprak işlemenin en kısa sürede tamamlanması büyük önem
taşır. Bu konuda yapılmış pek çok araştırmanın ortak sonucu, en az
toprak işlemeyle ya da toprağı işlemeden doğrudan anız mibzerleriyle
ekim yapmanın daha yüksek verimleri sağladığını göstermektedir.
Ancak, doğrudan anıza ekim yapan mibzerlerin ülkemizde henüz
yeterince yaygınlaşamamış olması ve son dönemde anız yakmaya
getirilen yasaklar nedeniyle, anızın diskaro veya benzeri aletlerle
toprağa karıştırılması gerekmektedir.
Resim-9: İkinci .ründe Ekim Öncesi Sulama
Bu durumda, diskaro ile anızı parçalanan ve karıştırılan tarlayı
tava getirmek üzere salma sulama yapılır. 5-6 gün sonra toprak tava
gelince kültivat.r veya diskaro ile 15-20 cm derinlikte sürülür. Gübre
atılır, diskaro ve tapan çekilerek toprak hazırlığı tamamlanır.
Soyada en uygun toprak hazırlığı metodu, sulama + toprak
işleme + ekim şeklidir. Ekim üstüne sulama yapma metodu ise,
kaymak oluşumunun çıkışları olumsuz etkilemesi yüzünden, sadece
zaman darlığı olduğunda veya geciken ekimlerde söz konusu
edilmelidir.
5. EKİM ZAMANI
Soya ana ürün olarak, toprak sıcaklığının 12-13° C’yi bulduğu
Nisan ayı ortasından itibaren ekilebilir. Geççi çeşitler nisan ayı içinde
ekilmelidir. Erkenci çeşitler ise mayıs ayı ortasına kadar ekilebilme
şansına sahiptir. İkinci ürün için en uygun ekim zamanı da, hububat
hasadının hemen arkasından, Haziran ayı içerisindeki devredir. Bu
dönemde aşırı sıcak nedeniyle toprakta tavı bulmak zor olduğundan,
sulama işlemine gerek duyulduğunda, soya ekimini daha fazla
geciktirmemek için, sulamanın zaman kaybetmeden bir an önce
yapılmasına dikkat edilmelidir.
DİKKAT !
İkinci ürün tarımında çok erkenci çeşitler hariç, ekim işlemi
kesinlikle temmuz ayına bırakılmamalıdır. Geciken ekimler
verimi azaltmakta, ilk bakla yüksekliğini ve bitki boyunu
kısaltmakta ve ayrıca hasat olgunluğunda gecikmeye yol açarak
kurutma problemlerini ortaya çıkarmaktadır.
6. ÇEŞİT SEÇİMİ
Çukurova ve Akdeniz Bölgelerinin iklim durumu uygun
olduğundan daha geççi çeşitler ekilebilir. Ancak kuzeye doğru
gidildikçe erkenci çeşitlerin tercih edilmesinin daha doğru olacağı
unutulmamalıdır. Son yıllarda soya çeşitlerinin sayısındaki azalmaya
rağmen, piyasada ana ve ikinci ürün ekim zamanına uygun soya
çeşitleri mevcuttur.
İkinci üründe ve geciken ekimlerde daha erkenci çeşitler
tercih edilmelidir. Sertifikalı tohumluğun kullanımı tercih
edilmeli, çiftçi kendi ürününden tohumluk ayırmak zorunda kalıyorsa;
hastalıksız, kaliteli ve çimlenme oranı yüksek tohumlukları
kullanmalıdır.
7. BAKTERİ AŞILAMASI
Bakteriler, soyanın köklerinde onunla ortak yaşayan ve havadaki
azotu alıp bitkinin kullanımına veren kü.ük canlılardır. Ekim sırasında
toz halindeki bu bakteriyi soya tohumlarına bulaştırıp toprağa vermek
gerekir. Bu işleme bakteri aşılaması diyoruz.
Soya bakterisi aşılamasıyla; hem daha az azotlu gübre kullanarak
paradan tasarruf edilmiş olunur ve hem de kökler üzerinde oluşan
yumrucuklarda dekara 7-12 kg. kadar saf azot biriktirilerek
soyanın ve ardından ekilecek bitkinin kullanımına verilmiş olur.
Bu işlem sırasında dikkat edilecek konular şöyledir;
- Bakteri aşılaması gölge bir yerde yapılmalıdır.
- Serin bir yerde tutulan 1 kg toz bakteri 100 kg soya tohumu
üzerine serpilip karıştırılarak, siyah renkli bakterinin bütün tohumlara
yapışması sağlanmalıdır.
-Yapışmayı daha iyi temin etmek için, bazı üreticiler, tohumlara
elle hafifçe su serptikten sonra bakteriyi bulaştırırlar ancak tohum
kabuğunun ıslanarak ayrılmasına neden olunduğundan bu uygulama
tercih edilmemelidir. Bunun yerine, serin bir yerde tutulan ya da
buzdolabında korunan bakteriler zaten tohuma kolayca yapışabilecek
nemde olduğundan, tohumlar ıslatılmadan, bakterilerin doğrudan
tohumlar üzerine d.külmesiyle de bakteri aşılaması yapılabilir.
-Bu karışım güneş altında bekletilmeden hemen ekilmelidir.
Birkaç dakikalık bir sürede bile, doğrudan güneş altında kalan
bakteriler ölebilir ve aşılamanın etkisi olmaz. Bakterili tohumların
güneşten korunması için mibzer kovalarının üstünü nemli bezlerle
kapatmak yararlı sonuç verir.
8. GÜBRELEME
Soyanın ilk gelişmesini özendirmek için dekara 2.5-3 kg saf
azot verilmelidir. Fosfor ihtiyacı ise 6 kg’dır. Buna göre dekara
13-15 kg DAP (Diamonyum fosfat) gübresinin ekimle birlikte
verilmesi yeterli olur. Başka bir seçenek olarak da, 35 kg Süper
fosfat ve 13 kg Amonyum nitrat (% 21) gübreleri birlikte
uygulanabilir. Bakteri kullanıldığında soya köklerinde zaten yeterince
azot birikmesi olacağından bitki bu kaynaktan yararlanacaktır.
Bu nedenle, soya bakterisi kullanıldığında, ekim sırasında daha
fazla azotlu gübre verilmesine gerek yoktur. Üstelik, fazla azotlu
gübre kullanıldığında, yumru oluşumunun azalacağı ve bakterilerin
tembelleşeceği, bu nedenle de bakteriler yoluyla kök bölgesindeki
azot üretiminin düşeceği unutulmamalıdır.
Soyada üst gübre kullanımına çoğu zaman ihtiyaç duyulmaz.
Çıkıştan 2-3 hafta sonra kökler incelendiğinde, bakterinin faaliyeti
sonucu yumrucuklar (nodozite) oluştuğu g.rülür. Saçak kökleri
zedelemeden s.külen bitkilerin köklerinde, 5-10 adet içi pembe
renkli yumrucuk g.rülmesi gerekir. Eğer böyle bir durum yoksa,
yani yumrucuklar oluşmamışsa ya da var olan yumrucukların iç
rengi yeşil veya siyah renge d.nmüşse, bakterilerin .lmüş
olduğunu anlarız. Bu durumda sulama öncesinde dekara 20 kg
amonyum nitrat veya 10 kg üre verip sulama yapılmalıdır.
9. EKİM
Soyada ekim mibzerle yapılır. Geciken ekilişlerde dekara 8-10
kg, zamanında yapılan ekilişlerde ise 7-8 kg tohumluk kullanımı
yeterlidir. Bu miktarlarda tohum iriliği de etkilidir ve iri tohumların
ekim miktarı doğal olarak daha fazla olur. Başka bir hesapla, normal
ekimlerde metrekareye 35-40 tohum, geciken ekimlerde ise 45-50
tohum atılması uygundur.
Tohumluğun en az % 75-80’inin çimlenebilmesi, karışık
olmaması, hastalıksız olması, g.rünüş olarak parlak ve .zürsüz olması
gerekir. Buruşuk, çatlak ve yeşil kalmış, olgunlaşmamış tohumlar
kullanılmamalıdır.
Resim-10: Mibzerle Ekim
Sıra arası 60 cm.( mekanizasyon şartları uygunsa daha dar da
tutulabilir), sıra üzeri ise ana üründe 5 cm ve 2. üründe 3-4 cm
olmalıdır. Geciken ekimlerde sıra üzeri daha sık olarak da
ekilebilir.
Ekim mutlaka tavlı toprağa ve mibzerle 3-4 cm derinliğe
yapılmalıdır. Toprak tavı derine inmişse, mibzer ayaklarındaki
sıyırıcılar aşağı indirilerek, yüzeydeki kuru tabakanın sıyrılması ve
tavlı bölgeye ulaşılarak ekim yapılması sağlanmalıdır.
10. BAKIM İŞLERİ
Soyada sulama işleminin zamanında ve yeterli miktarda
yapılması, sulama sonrasında ara çapa geçirilerek hem toprağın
havalandırılması ve hem de yabancı otlarla mücadele edilmesi, verim
üzerinde olumlu etkiler yapacaktır. Hastalık ve zararlılarla zamanında
mücadele de önemli bakım işlemleri arasındadır.
10.1. Sulama
Soyada tava usulü sulama yapılmalıdır. Hasat kayıplarına yol
açmamak için, tava genişliği hesaplanırken, biçerdöver tablasının
genişliği dikkate alınarak yığınlar çekilmelidir.
Birinci su : Bitki boyu 8-10 cm olunca yapılır. İlk su geç
verilirse, bitki boyu kısa kalır ve ilk bakla yüksekliği de düşük
olur ki, bu durumda hasat kayıpları nedeniyle verimde düşme
kaçınılmazdır.
Resim-11: Soyada Birinci Sulama
İkinci su : İlk çiçekler g.rülmeye başladığı zaman yapılır.
..üncü su : Baklalar şişmeye başladığında yapılır.
D.rdüncü su : Gerekirse ü.üncü sulamadan 10-15 gün sonra
yapılır.
Soyanın gelişim dönemleri içinde suya en fazla ihtiyaç
duyulan devre, çiçeklenme ve özellikle bakla oluşumu devresidir.
Bu nedenle sulama zamanlarını kaçırmamak gerekir. Sulama
zamanının geldiği yaprakların p.rsümesi ve matlaşmasından anlaşılır.
10.2. Çapalama ve Yabancı Ot Kontrolü
Soya bitkisi gelişmesinin ilk devresinde yabancı otlardan fazlaca
etkilenmektedir. Bu nedenle sıra aralarında traktörle, gerekirse sıra
üzerinde de el çapası ile ot mücadelesi yapılmalıdır. Ot probleminin
yoğun olduğu yerlerde kimyasal ilaçlarla ot mücadelesi yapılmalıdır.
Bitkinin gelişme devresine göre, birinci veya ikinci sudan sonra
da ara çapası yapılmalı ve toprak sıkışıklığı nedeniyle bitkilerin strese
girmesi önlenmelidir.
Çapalama esnasında boğaz doldurma yapmamaya dikkat
edilmelidir. .ünkü, bu işlem ilk bakla yüksekliğinin düşmesine ve
hasatta kayıplara neden olur.
10.3. Hastalık ve Zararlılarla Mücadele
10.3.1. Soya Hastalıkları
Bölgelere göre değişmekle birlikte, ülkemizde en etkili olan soya
hastalıkları; bitkilerin hasat zamanında bile yeşil kalıp cüceleştiği ve
baklaların eğrilip büküldüğü virüs hastalığı olan Tomurcuk Yanıklığı
ile kök ve sapları kurutarak bitkilerin ölmesine, baklaların boş
kalmasına neden olan mantar hastalığı olarak K.mür .ürüklüğü ve
ayrıca Mildiyö ve Mozaik virüsü hastalıkları şeklinde sıralanabilir.
Resim-12: Köklerde K.mür .ürüklüğü Hastalığı
Bu hastalıkların mücadelesinde ilaçlamadan çok, sağlıklı tohum
kullanmak ve virüslü bitkilerin imhası gibi tedbirlerle ..züm yoluna
gidilmelidir. K.mür .ürüklüğüne karşı da, toprak sıkışıklığını önleyici
uygulamalar yapılmalı, derin sürüm ve sulama sonrası ara çapa
yaparak toprağın havalandırılması sağlanmalıdır.
10.3.2. Soya Zararlıları
Soyanın en önemli zararlıları; Beyaz Sinek, Kırmızı .rümcek,
Yeşil Kurt, Prodenia ve Kokulu Yeşil Böcek’ tir.
Resim-13: Beyaz Sinek
Beyaz sinek, özellikle Çukurova’da yoğun zararı g.rülen ancak,
son yıllarda pamuk ekim alanlarının azalmasına paralel olarak
yoğunluğu azalan bir zararlı olmasına rağmen, dayanıklı çeşit
kullanımının en önde gelen tedbir olduğu unutulmamalıdır. Tüylü
çeşitler bu konuda bir tercih sebebi olmalıdır.
Resim-14: Prodenia Zararlısı
Yukarıda sayılan zararlılarla mücadelede uygun zaman ve dozda
ilaçlama yapmak gereklidir. Yeterli sayıda ve zamanında mücadele
yapılmazsa, büyük verim kayıplarıyla karşılaşılacağı unutulmamalıdır.
Bunun için, en etkili ilaçların seçimi ve uygulama zamanı konusunda,
en yakın tarım teşkilatından bilgi alınmalıdır.
11. HASAT
11.1- Hasat Zamanı
Yaprakların sararıp d.külmesinden 4-5 gün sonra hasada
başlayıp kısa sürede bitirilmesi gerekir. Ekim zamanına ve çeşitlerin
erkenci ya da geççi olmasına bağlı olarak soyada hasat dönemi eylülekim
aylarına denk gelir. Bu dönemde tanedeki rutubet ( % 13-14 )
hasat için uygundur. Bu oranın üzerindeki rutubette hasat sırasında
tohumlar zarar g.rür, daha düşük rutubette ise taneler d.külür veya
çatlar.
Hasat biçerdöverle yapılır. Biçim yüksekliği alt baklaları alacak
şekilde ayarlanmalıdır. .rün yoğun ve sık ise, biçerin tıkanmasını ve
tohumların kırılmasını azaltmak için biçerdöver hızı azaltılmalıdır.
Resim-15: Hasat Olgunluğuna Gelen Soya Bitkileri
Hasat edilen ürün uzun süre depolanacaksa soya tanesinde rutubet
mutlaka % 13’ ün altına düşürülmelidir. Kurutma işlemi gölge
bir yerde yapılmalı, direkt güneş altında yapılacak kurutmanın,
soya tohumlarında çatlamaları arttıracağı unutulmamalıdır.
11.2- Verim Durumu
Verim normal şartlarda, 1. ürün olarak 300-400 kg, ikinci
üründe ise 250-350 kg’ dır. Bunun için; 1 mÇ’de 40-50 bitkinin
olması, bitkide bakla sayısı ve tane ağırlığının da yüksek çıkması
gerekir. Hasadın gecikmesi, baklaların çatlamasına ve verimin
düşmesine neden olurken, biçerdöverle yukarıdan biçim de alt
baklaların toprakta kalmasını ve dolayısıyla hasat kayıplarını arttırır.
11.3- Depolama
Hasat edilen ürün depolanacaksa, tohumların kızışması ve
bozulmasını önleyebilmek için, depo ısısının 20-22 º C’ den az olması,
depo havasının nispi neminin de % 60’ dan düşük olması gerekir.
Kurutmaya serilen veya depolanan ürünün yığın kalınlığı 30-40
cm.’den daha yüksek olmamalı ve ara sıra karıştırılmalıdır. Tohum
neminin % 13-14’den fazla olmasının kızışmayı ve böceklendirmeyi
arttıracağı düşünülerek, ürünün sağlıklı biçimde kurutulması yanında,
deponun ısısına ve nem durumuna da dikkat edilmelidir.

Bereketli Olsun !

19 Şubat 2016 Cuma

Çok detaylı bir doktor açıklaması

Kabızlık nedir?  
Haftada üç defadan az sayıda dışkılama veya zorlu dışkılama olayı klasik olarak kabızlık şeklinde adlandırılır. Kronik kabızlık yakınması olan kişiler, ya çok sert, yada çok az miktarda dışkılama yapmaktadır. Toplumun % 20’sine yakın bölümünde laksatif adı verilen dışkı gevşetici ilaçların kullanımı görülebilmektedir. Moore-Gillon’un çalışmasında hastaların kabızlığı nasıl tanımladıkları araştırılmış ve % 50’sinin seyrek dışkılama, % 25’inin aşırı ıkınma ve ağrılı dışkılama ve % 25’inin ise her ikisini birden kast ettikleri belirlenmiştir. 

Kronik (fonksiyonel) kabızlık sorununa ne sıklıkta rastlanır?  
Toplumda erişkinlerin % 2-30’unda kronik kabızlık sorununa rastlanmaktadır. Sonnenberg ve Koch’un çalışmasında, ABD nüfusunun yaklaşık olarak  % 2’sinin düzenli olarak dışkı gevşetici (laksatif) ilaç kullandığı ve kabızlık nedeniyle hastanelere yılda 2.5 milyon hasta başvurusu olduğu belirlenmiştir. 65 yaş üzerindeki nüfusta kabızlığa kadınlarda erkeklere oranla üç kat daha fazla rastlanmaktadır. 

Normal bir dışkılama süreci nasıl gerçekleşir?  
1.    Ikınma eylemi ile karın içi basınç artar. 
2.    Dışkının dışarı atılabilmesi için makat kasları (anal sfinkter) gevşer. 
3.    Puborektal kas gevşer ve böylelikle anorektal açı genişler. 

Dışkılama bozukluğu nasıl sınıflandırılır?  
1.    Leğen kemiği (pelvik) tabanında yer alan kasların yeterince gevşememesi veya uygunsuz kasılması (dissinerjik defekasyon). 
2.    Yetersiz atılım gücü. 

Kronik (fonksiyonel) kabızlık sınıflaması nasıldır?  
Kabızlık sınıflamasında uluslararası kabul gören sınıflama sistemi Roma kriterleridir. Bu kriterlere göre aşağıdaki belirtilerden en az iki tanesinin 3 aydan beri var olması ve hastanın yakınmalarının ise en az 6 ay önce başlaması gerekir.
•    Haftada üç defadan az sayıda dışkılama olması
•    Dışkılamaların en az % 25’inde fazla ıkınma olması 
•    Dışkılamaların en az % 25’inde katı ve hacimli dışkılama olması 
•    Dışkılamaların en az % 25’inde, dışkıyı tam boşaltamama hissi
•    Dışkılamaların en az % 25’inde, dışkının takılma veya engellenme hissinin olması
•    Dışkılamaların en az % 25’inde, parmakla destek gerekmesi (parmakla boşaltma yapılması veya leğen kemiği yada pelvis kaslarına destek yaparak dışkılama)
•    Dışkı gevşetici ilaç (laksatif) kullanmadan yumuşak dışkı çıkartamamak
•    Yetersiz irritabıl bağırsak sendromu (İBS) belirtileri olması

Ayrıca, Drossman ve ark, Devroede, Ağaçhan ve ark. kabızlık için çeşitli sınıflamalar veya skorlama sistemleri tanımlamışlardır, ancak dünya genelinde en yaygın kullanılan sistem, halen Roma kriterleridir.  

Kabızlık neden olur?  
1.    Doğumsal: Hirschsprung hastalığı (doğumsal megakolon veya doğumsal aganglionozis)
2.    Edinsel: Chagas hastalığı (Trypanasoma cruzi adlı parazitin bağırsakta aşırı genişlemeye veya edinsel megakolon yada edinsel aganglionozis adı verilen duruma neden olması)

3.    Tıkanıklığa bağlı
-    Tümörler: bağırsak kanseri
-    Bağırsak yapışıklıkları: adhezyon
-    Fıtıklar: herni
-    Volvulus: bağırsağın mezenter adı verilen yağlı tabakası etrafında dönmesi
-    Bağırsak tüberkülozu (bağırsak veremi)
-    Endometriozis 
-    Bağırsak divertiküliti 
-    Makat darlığı: anal stenoz
-    Rektosel: kalın bağırsağın vajina içine fıtıklaşması
-    Anismus (spastik pelvik taban sendromu)
-    İskemik kolit (kalın bağırsağın damar tıkanıklığı)
-    Ogilvie sendromu (kalın bağırsağın yalancı tıkanıklığı)

4.     Fonksiyonel
-    Yetersiz lif alımı
-    Peynir gibi dışkıyı sertleştiren gıdaların aşırı tüketimi
-    Hareketsizlik, spor yapmamak
-    Dışkılama refleksini istemli olarak erteleme
-    Çevresel değişiklikler: tatile çıkmak (turist kabızlığı), hastaneye yatmak
-    İrritabıl bağırsak sendromu: İBS

5.    Nedeni bilinmeyen
-    Dolikokolon: kalın bağırsağın aşırı genişlemesi
-    Makat sarkması: rektal prolapsus

6.    İlaçlar
-    Ağrı kesici ilaçlar (analjezik)
-    Morfin (opioid)
-    Anestezi ilaçları 
-    Kalsiyum kanal blokerleri (bir tür kalp ilacı)
-    Sara ilaçları 
-    Depresyon ilaçları 
-    Parkinson ilaçları
-    Mide ilaçları: baryum, antiasit
-    İdrar söktürücü ilaçlar (diüretik)
-    Fazla miktarda dışkı gevşetici (laksatif) kullanımı
-    Metal (kurşun, arsenik, fosfor) zehirlenmesi 
-    Ondansetron (bulantı ilacı)
-    Bazı kanser ilaçları

7.    Metabolik hastalıklar
-    Şeker hastalığı (diyabet)
-    Amiloidoz
-    Kalsiyum fazlalığı (hiperkalsemi)
-    Paratiroid bezinin fazla çalışması (hiperparatiroidi)
-    Potasyum azlığı (hipopotasemi)
-    Tiroid bezi az çalışması (hipotiroidi)
-    Feokromasitoma (böbreküstü bezi tümörü)
-    Gebelik
-    Porfiri
-    Skleroderma
-    Üre yüksekliği (üremi)

8.    Sinirlerle ilgili (nörojenik)
-    Von Recklinghausen hastalığı 
-    Multipl endokrin neoplazi (MEN)
-    Omurilik tümörü 
-    Felç
-    Tabes dorsalis
-    İnme

Tıkayıcı tipte dışkılama ne anlama gelir? 
Kronik kabızlığın özellikle çatı veya leğen kemiği (pelvik taban) kaslarının güçsüzlüğü nedeniyle ve kadınlarda ortaya çıkan türüne ‘tıkayıcı tipte dışkılama’ veya ‘obstrüktif tipte defekasyon’ adı verilir. Bu hastalarda % 25 oranında aşağıdaki belirtiler görülür.
    Sık olarak tuvalete gitme
    Uzun süre ıkınma
    Dışkının tam olarak boşaltılamaması 
    Düzenli olarak lavman ve dışkı gevşetici (laksatif) kullanımı
    Bağırsak hareketlerinin başlaması için, makat veya cinsel organlardan itme gereksinimi

İdeal bir dışkı nasıl olmalıdır? 
Sağlıklı veya ideal bir dışkı (gaita, kaka) kahverengi renkte, 10 ile 20 cm uzunluğunda ve fazla ıkınma gerektirmeden yada huzursuzluk yaratmadan çıkmalıdır. Dışkı (gaita) klozetin içindeki suya yavaşça düşmeli ve suya değdiğinde yavaşça dibe çökmelidir. Dışkının beraberinde az bir miktarda gaz ve koku da çıkmalıdır. 

Hızla dibe çöken bir dışkı ne ifade eder? 
Hızla dibe çöken bir dışkı, kişinin yeterince lif tüketmediğini veya liften fakir beslendiğini gösterir. Bu tür dışkı bağırsakta uzun sure beklediği için koyu renkli olur. 

Soluk renkli bir dışkı ne ifade eder? 
Soluk renkli ve gri dışkı (gaita, kaka) yetersiz safra içeriğini gösterir. Safra kesesi iltihabı (kolesistit), safra kesesi taşı, Giardia adlı parazit enfeksiyonları, karaciğer iltihabı (hepatit), kronik pankreatit ve siroz durumlarında dışkı soluk ve gir renkli, adeta ‘camcı macunu’ rengini alır. Ayrıca, mide asitini azaltan ilaçlarda soluk dışkıya neden olabilirler.  

Sümüksü bir dışkı ne ifade eder? 
Dışkının sümüksü bir kıvamda olması: bağırsaklarda iltihabi bir durum olduğunu, bakteri artışını, ve gıdaya bağlı allerji yada tahammülsüzlük olduğunu gösterir. Şekerli gıdaların yoğun bir şekilde tüketilmesi bağırsaktaki bakteri sayısını arttırır, bu durum fazla tatlı, ekmek, pirinç ve süt (laktoz içerir) tüketimi ile meydana gelir. Sümüksü dışkı oluşturan bazı iltihabi bağırsak hastalıkları da vardır, bunlar: ülseratif  kolit, divertikülit ve çölyak hastalığıdır. Bu hastalıklara sıklıkla makattan kanama ve ishal de eşlik edebilir. 

Dışkı çapının incelmesi ne anlama gelir? 
Kızartılmış ve yağlı gıdalar, çiğ sebze ve meyveler, soğuk içecekler dışkı çapında incelmeye yol açabilir. Ancak, dışkı çapının incelmesi bağırsak polipleri, bağırsak kanseri, prostat büyümesi, prostat kanseri gibi hastalıklarda da görülebilir.

Kabızlık nasıl araştırılır? 
Bu nedenle konu ile ilgili bir hekime muayene olmakta yarar vardır. Bu alanda yapılabilecek kolonoskopi (kalın bağırsağın makattan endoskop adı verilen ışıklı hortum şeklinde bir aletle incelenmesi), ilaçlı kalın bağırsak röntgeni vb. değişik araştırma yöntemleri vardır. Rutin sağlık kontrolü tetkikleri arasında yer alan kolonoskopi, 40 yaş üzerindeki sağlıklı kişilere önerilmekte ve normal sonuç elde edilmesi durumunda her 10 yılda bir tekrarlanması salık verilmektedir.   

Kabızlıktan korunmak için bazı basit tavsiyeler
1.    Günde 10 bardağın altına düşmemek kaydı ile SU içmelisiniz.
2.    Sabah aç karnına oda ısısındaki bir bardak suyun içilmesi çok yararlıdır. 
3.    Kepek ekmeği ve zeytinyağı bağırsaklarınızın hareketini çok kolaylaştıracaktır.  
4.    Kayısı hoşafı, sinameki, rezene vb. doğal yöntemlerden sonuç alınamazsa ilaçlar denenmelidir.
5.    Öncelikle beslenme tarzınızı bol lifli ve posa bırakan gıdalardan seçmelisiniz. Bu amaçla aşağıdaki tablodaki bilgilere göre hareket etmenizde yarar vardır. Bu nedenle lif oranı yüksek olan gıdalar sizin için en avantajlı olanlardır. 
6.    Lifli gıdalar dışkının yakıtı gibi kabul edilmelidir. Nasıl ki bir araç yakıt olmadan hareket edemezse, bağırsaklarda aynı şekilde hareket edemez ve kabızlık ile yanıt verirler. Bağırsakların bu itici gücü: suda eriyen besinler, suda erimeyen besinler ve su alımı ile sağlanabilir. 
7.    Suda erimeyen gıdalar: Baklagiller suda erimezler ve lif oranları yüksektir, yani posa bırakırlar. Bunlar arasında bakla, nohut, mercimek, kuru fasulye ve bezelye sayılabilir. 
8.    Suda eriyen gıdalar: Suda eriyen gıdalara yeşil sebzeler güzel bir örnektir. Bu tür besinlerin her ne kadar kabızlık için yararlı olduğu inanışı söz konusu ise de aslında suda erimeyen, yani posa bırakan gıdalar daha yararlıdır. Ancak, bunların dengeli bir şekilde yeşil sebzeler ile birlikte tüketilmesi en ideal sonucu verir. 
9.    Günlük yaşantınızda mümkün olduğunca hareketli olmanızda yarar vardır. Bu açıdan düzenli yapılan spor ve yürüyüşlerin yararı çoktur.  
10.    Tüm bu işlemlerin bir hekimin denetiminde yapılmasında yarar vardır.  
11.    Ülkemizde gerek baklagiller ve gerekse de yeşil sebzelere en kaliteli koşullarda her an ulaşmak mümkündür. Bu tür besin alışkanlıklarının fazla olmadığı ve ağırlıklı olarak kırmızı et ile beslenen Batı ülkelerinde bu tür gıdalar yerini MÜSLİ veya CORNFLAKES gibi ürünlere bırakmıştır. Ülkemizde de baklagiller ve yeşil sebzelerden fakir beslenen kişilerin bu tür ürünleri tercih etmeleri yarar sağlayabilir.  Günde 20 ile 35 gram arasında lif alınmalıdır. 

Hangi dışkı gevşetici ilaçlar sıklıkla kullanılmaktadır?  
-    Diyet düzenlemeleri (lifli diyet)
-    Psyllium (karnıyarık otu); megakolon ve İBS hastalarında kullanılmamalıdır. 
-    Docusate: yan etki olarak karın kramplarına yol açabilir. 
-    Magnezyum sülfat, magnezyum hidroksit, magnezyum sitrat: böbrek yetersizliği olan hastalarda kullanılmamalıdır. 
-    Laktuloz: yan etki olarak karında şişkinlik ve gaza neden olabilirler.
-    Sorbitol: yan etki olarak karında şişkinlik ve gaza neden olabilirler. 
-    Senna (sinameki): yan etki olarak melanozis koli’ye (kalın bağırsağın geçici olarak kararması) neden olabilirler. 
-    Hint yağı (Kastor yağı)
-    Polietilen glikol: yan etki olarak bulantı ve karında kramp şeklinde karın ağrısına neden olabilirler. 
-    Tegaserod: yan etki olarak baş ağrısı ve bulantıya neden olabilirler.
-    Lubiprostone: yan etki olarak baş ağrısı ve bulantıya neden olabilirler.
-    Metil sellüloz 
-    Bisakodil 

Kabızlık kanser belirtisi olabilir mi? 
Kabızlık özellikle ilerlemiş ve tıkanıklığa yol açmış olan kalın bağırsak kanserlerinin belirtisi olarak kendisini gösterebilir. Bu nedenle ileri yaştaki kişilerde giderek artan bir kabızlık olması veya kalın bağırsak kanseri öyküsü olan ailelerde yaşın önemi olmaksızın, olasılıklar arasında mutlaka kalın bağırsak kanserinin olmadığını ispat etmek gerekir. 
Kabızlık giderici ilaçların yan etkisi var mıdır? 
Uygunsuz kullanılırsa kabızlık ilaçları (laksatifler) zarar verebilir. Bazı kişilerin kabızlık ilaçlarını giderek artan dozda kullanır ve bağırsakları bu ilaçlara yanıt vermez hale gelirler. 

Kabızlık için ne tür araştırmalar yapılır? 
    Karın muayenesi: karın muayenesi sıklıkla normal sınırlarda bulunur, bazen dışkı ile dolu bağırsak hissedilebilir, bu arada karın içinde kitle varlığı veya dalak yada karaciğer organlarında büyüme araştırılır.  
    Makat bölgesi muayenesi: Bu muayeneye anorektal muayene adı da verilir. Hastalar genellikle bu muayeneyi sevimsiz bulur ve bu nedenle kısmen korkma ve kısmen de utanma duygusu içinde, doktora gitmekten kaçınırlar. Ancak, birçok hastalığın tanısının sadece bu şekilde konulduğunu ve diğer araştırmalar sonrasında erken dönemde tedavi edilebildiğini bilmekte yarar vardır. Bu muayene sırasında makat bölgesinde: gaz ve dışkı kaçırma (inkontinens), hemoroid (basur), makat çatlağı (anal fissür), makat fistülü (anal fistül, perianal fistül, anorektal fistül), kıl dönmesi (pilonidal sinüs, sinüs pilonidalis, pilonidal kist), makat siğili (anal kondilom, kondiloma akuminata, anal siğil), rektal polip, makat kanseri (anal kanser, anüs kanseri), rektum kanseri, makat sarkması (rektal prolapsus), rektosel, anismus, anal kriptit, makat darlığı vb. birçok hastalığın tanısı konulabilir.
    Dışkıda gizli kan testi
    Kan tetkikleri: üre, kalsiyum, tiroid tetkikler
    Anoskopi: Sıklıkla makat bölgesi muayenesi ile birlikte yapılır, ince ışıklı bir alet yardımı ile makat kanalı içine bakılması işlemidir. Bu sırada bir kitle görülmesi durumunda, biyopsi amacı ile parça da alınabilir. 
    Rektoskopi
    Sigmoidoskopi
    Kolonoskopi
    İlaçlı bağırsak filmi: baryumlu kolon grafisi, lavman opaklı kolon grafisi adları da verilir. Kalın bağırsağın ilaç verildikten sonra röntgen ile incelenmesi prensibine dayanır. Geçmişte çok yaygın olarak kullanırken, günümüzde kolonoskopinin yaygınlığı nedeniyle kullanımı sınırlanmıştır, ancak özel durumlarda çok yararlı bir araştırma yöntemidir. 

Kabızlığa özgü detaylı araştırma tetkikleri hangileridir? 
1.    Kolorektal geçiş zamanı: Sağlıklı kişilerde gıdalar ağızdan kalın bağırsağın başlangıcına (çekum) dek 6 saatte ulaşır. Kalın bağırsağın sağ bölümünde ortalama 12 saat ve sol bölümünde 12 saat kalan dışkı, ortalama 30-40 saat arası bir sürede makata ulaşır. 1981 – 1995 yılları arasında gerçekleştirilen 8 ayrı bilimsel çalışmada, sağlıklı kişilerde bu sürenin 31-47 saat arasında olduğu belirlenmiştir. Kolorektal geçiş zamanı, sadece kronik kabızlık hastalarında, gıdaların kalın bağırsakta ne hızla seyir ettiklerini anlamak için yapılır. Hinton tekniğinde, hastaya röntgen filminde görülebilen (radyo-opak) madde ile işaretli 24 adet kapsül yutturularak, 5. günde röntgen çekilir ve böylelikle kapsüllerin bağırsağın hangi bölümüne kadar geldiği anlaşılır. Bu işlem sırasında hastaya liften zengin bir diyet verilir. Bu tetkik kabızlığın ne derecede şiddetli olduğunu anlaşılmasına imkan verir. 

2.    Defekografi: Defekografi anorektal bölgenin dışkıyı atma kapasitesini, bozuklukları, rektal kas kontraksiyonlarını ve gevşemesini ölçmeye yarayan bir tetkik yöntemidir. Proktografi, boşaltım proktografisi gibi isimlerle de anılır. Tetkik sırasında doktor makat içine aynen dışı gibi bir macun doldurur, hasta röntgen makinesinin içine yerleştirilen bir oturak içine yerleştirilir ve bu macunu atmak için makatını sıkıp gevşetmesi istenilir. Bu macunun atılması sırasında çeşitli röntgen filmleri alınarak anorektal sorunların şiddeti anlaşılmaya çalışılır. Defekografi sırasında makat (anüs) ve rektum arasındaki ‘anorektal açı’ olarak adlandırılan açı da değerlendirilir. Anorektal açının özelliği; leğen veya çatı kemiğinin tabanı olarak kabul edilen pelvik tabanın gücünün kontrol eden kas olan ‘puborektal kasın’ işlevini veya kasılma gücünü göstermesidir. Sağlıklı kişilerde anorektal açı, dışkılama sırasında pelvik taban kaslarının gevşemesi nedeniyle geniş açı şeklindedir. Defekografi tetkikinde, ıkınma sırasında anorektal açının geniş açı şeklini alamaması, pelvik taban kaslarının gevşeyememesi nedeniyle olur ki, bu duruma ‘anismus’ adı verilir.     

3.    Anorektal fonksiyon testleri

    Anorektal manometri: Anal sifinkter adı verilen dışkı tutma kasının gücünü ölçme amacı ile yapılan testtir. Makat içine içi hava ile şişirilen bir balon yerleştirilir ve geriye doğru çekilerek sfinkter kasının gücü ve kasılma yeteneği ölçülür. 

    Balon atılım testi: Makat içine yerleştirilen ve içi değişik hacimlerde su ile doldurulan bir balonun makat dışına atılması ile tetkik gerçekleştirilir. Balon 50 ml sıvı ile şişirildiğinde bir dakikadan uzun sürede dışarı atılırsa bağırsak fonksiyonlarında azalmaya işaret eder. 

4.    Anorektal elektromiyografi (EMG):
 Bu tetkikte, internal anal sfinkter (istemsiz olarak kasılan iç makat kası, makat içi basıncını arttırır, dışkılamada eyleminde etkili), eksternal anal sfinkter (istemli olarak kasılan dış makat kası, gaz ve dışkı tutmada etkili) ve puborektal kas (pelvik taban kası, ıkınma sırasında gevşer ve dışkının rahat boşalmasına yardımcı olur) hakkında fikir edinmeye yarar sağlar. Puborektal kasta ıkınma sırasında gevşeme olmazsa, bu duruma zıt kasılma veya parodoksal kontraksiyon adı verilir ve ‘anismus’ gibi durumlarda görülür. 

5.    Biyopsi alınması: özellikle Hirschsprung hastalığının tanısında endoskopik çok sayıda biyopsi alarak hastalığın tanısının konulması çok önemlidir. 

Megakolon veya megarektum ne demektir? 
Ruhsal sorunları olan, bunama, Parkinson hastalığı varlığında ve huzur evlerinde yaşayan yaşlılarda kas fonksiyonlarının bozulmasına bağlı olarak kalın bağırsak veya rektum aşırı miktarda genişleyebilir ki bu duruma megakolon veya megarektum adı verilir. Tanı sıklıkla defekografi ile konulur.  

Hirschsprung hastalığı nedir? 
Kalın bağırsağın son kısmında bazı sinirlerin doğuştan eksikliğine bağlı olarak, şiddetli kabızlık olmasına; doğumsal megakolon, doğumsal aganglionozis veya Hirschsprung hastalığı adı verilir. Tanı için, kalın bağırsağın rektum bölümünden derin biyopsiler alınır. Sıklıkla erkek çocuklarda görülen bir sorun olup, nadiren erişkinlerde olan türleri vardır. Hirschsprung hastalığının tanısında, anorektal manometri tetkikinde istirahat basınçlarının hastaların büyük bölümünde artmış olduğu belirlenmiştir. 

Biofeedback tedavisi nedir?
Kabızlık ile mücadelede diyet düzenlemeleri dışında en etkin yöntemlerin başında biofeedback tedavisi gelir. Pelvik taban dissinerjisi, anismus ve kronik kabızlık durumlarında hastaya makat kaslarını doğru şekilde kasmasını öğretmek için biofeedback cihazları kullanılır. Tedavinin üç aşaması vardır: dış makat kasının (eksternal anal sfinkter) egzersizi, makattaki katı ve sıvı dışkı ile gaz hislerinin ayırımının öğretilmesi, dışkı geldiğinde iç ve dış makat kasları arasındaki uygun koordinasyonun öğretilmesidir.  Bir seans ortalama iki saat kadar sürer ve seanslara 4-8 haftalık aralıklarla ve yaklaşık bir yıl süre ile devam edilir. Bu tür cihazlar aynı şekilde, idrar kaçırma (üriner inkontinens) ve nörojenik mesane adı verilen sık idrar gitme sorunlarında da yaygın bir şekilde kullanılmaktadır. Schouten ve Gordon çalışmalarında, 1987 – 2005 yılları arasında yayınlanan, kabızlık tedavisinde biofeedback uygulanan toplam 699 olguluk 24 ayrı çalışmayı incelediklerinde, kabızlık nedeniyle gerçekleştirilen proktokolektomi veya total kolektomi ameliyatlarında ortalama başarı oranının % 62 (% 8-100) olarak elde edildiğini belirlemişlerdir.  

Makat kasları stimülasyon tedavisi nedir?
makat içine parmak inceliğinde bir plastik prob (anal prob) yerleştirilir ve düşük akımlarla makat analı içine elektriksel uyarılar verilerek, makat kasları ve dışkılama işlemi güçlendirilmeye çalışılır. Çalışma süresi ortalama 10 dakika civarındadır. En az üç ay ve tercihen bir yıla dek kadar çalışmanın yapılması önerilir.
Kalp pili varlığında, kalpte ritim sorunu (aritmi) varlığında, sara (epilepsi) hastası olanlar, hamilelerde, makatta iltihabi durumu olanlara uygulanmamalıdır.

Kabızlık ameliyatı nedir? 
Kabızlık için hiçbir tedavi yöntemi ile yanıt alınamazsa ve bağırsak sinirlerinde ciddi bir ileti sorunu olduğu kararına varılırsa ameliyat önerilir. Kabızlık ameliyatları Genel Cerrahlar tarafından gerçekleştirilir ve bağırsak cerrahisi (kolorektal cerrahi, koloproktoloji) üzerinde uzmanlaşmış cerrahlara ise kolorektal cerrah adı verilir. 

    STARR girişimi: ‘tıkayıcı tipte dışkılama’ veya ‘obstrüktif tipte defekasyon’ tedavisinde çok etkin olan bir yöntemdir. Tekniğin esası sarkmış olan bağırsağı veya rektum bölümünü stapler adı verilen dikiş makinesi gibi bir alet ile makattan girerek kesme veya kısaltma işlemidir. STARR girişimi sonrasında, hastaların % 90’ında iyi veya mükemmel civarında yanıt alınmaktadır. Bu girişim sonrasında oluşabilecek komplikasyonlar:               1. Kanama 2. Bağırsaktan sızıntı 3. İdrar birikmesi (retansiyon) 4. Dışkı kaçırma (inkontinens) 5. Makat fistülü 6. Ağrılı cinsel temastır.  

    Subtotal kolektomi (total abdominal kolektomi): 
Kabızlık nedeniyle, kalın bağırsağın karın içindeki bölümünün tamamının alınması işlemidir. Bu işlemde kalın bağırsağın son kısmı olan rektum yerinde bırakılır. Ancak, bu ameliyatın kalın bağırsağın emilim yüzeyini yok edeceğinden günde 6-8 kez ishale neden olacağı bilinmeli, önceden iyi şekilde araştırıldıktan sonra hasta ile cerrah arasında karar verilerek gerçekleştirilmelidir. İyi seçilen olgularda kabızlık cerrahisi ile iyi sonuçlar alınabilmektedir. Bu amaçla günümüzde laparoskopik cerrahi (kansız ameliyat) veya robotik cerrahi, artık yoğun bir şekilde açık ameliyata tercih edilmektedir. Schouten ve Gordon çalışmalarında, 1981 – 2004 yılları arasında yayınlanan toplam 750 olguluk 29 ayrı çalışmayı incelediklerinde, kabızlık nedeniyle gerçekleştirilen subtotal kolektomi ameliyatlarında ortalama % 83 (% 50-100) başarı elde edildiğini belirlemişlerdir.  

    Proktokolektomi (total kolektomi):
 Özellikle, Hirschsprung hastalığında kalın bağırsağın tamamında sinirlerin eksik olmasına bağlı, son bölüm olan rektum dahil olmak üzere tüm kalın bağırsağın alınmasıdır. Bu ameliyat sonrasında ince bağırsaktan bir rezervuar veya poş yapılır ve ileo-anal anastomoz adı verilen ince bağırsağın son kısmı ile makat arasında bağlantı sağlanır. Bu anastomoz veya bağlantının güvenliği açısından 3-6 ay süre ile koruyucu ileostomi (ince bağırsağın son kısmı olan ileum’un karın derisine ağızlaştırılması) adı verilen işlem de eklenir. Bu ameliyatın belirgin komplikasyonları olmasına karşın, genel başarı oranı % 85’dir.

Prof. Dr. Korhan Taviloğlu

18 Şubat 2016 Perşembe

Keten Tohumu Faydaları & Kullanımı

Kabızlığa İyi Gelen Keten Tohumu Nasıl Tüketilir Ne İşe Yarar Faydaları
Kabızlık pek çok kişide ve bilhassa hanımlarda yaygın olarak bulunan bir rahatsızlıktır. Düzenli dışkılama için lifli gıdalar yenmesine rağmen, istenen etki sağlanamayınca değişik laksatifler kullanılıyor. Çok bilinen ama yanlış kullanıldığı için genellikle istenen etki görülmeyen bir tohumdan bahsedeceğim; Keten tohumu. Keten tohumu, yağ keteni bitkisinin 4-6 mm uzunlukta, oval, yassı, kırmızımtrak esmer renkli ve parlak tohumlarıdır. Keten tohumu kullanıldığında kalın bağırsaktan geçiş süresinin düştüğü ve artan dışkı kalitesinin bağırsakların ritmik hareketlerini artırdığı, klinik çalışmalarla da göstermiştir. Tohumların yapısındaki sıvı sabit yağ da bu etkiye kısmen kaydırıcı olarak katılır.

Kabızlık Nedir? Nedenleri? Doğal Tedavi Yöntemleri...


Kabızlık; bağırsak hareketlerinin yetersiz ve seyrek olmasıyla ortaya çıkan bir rahatsızlık. Dışkılama sayısı her kişide tabi ki farklılık gösterir ama kabız olma durumunda dışkılama sayısı azalır, dışkı; sert ve düzensiz şekilde olur. Kabız olan hastalarda sık olarak karın ağrısı, aşırı gazlanma görülür. Hasta tuvalete çıkma isteği duyduğu halde dışkı yapamaz ve rahatsızlık duyar. Benim son üç yıldır durumum kabızlıktan öte dışkılamama halinde. Haftalarca tuvalete çıkma isteğim bile olmuyor, bir beden kadar şişiyorum bu dönemlerde.

Nedenleri ; kabızlığın pek çok farklı sebepleri olabiliyor ancak büyük bir kısmı kişinin tuvalet alışkanlığı ve psikolojik durumuyla yakından ilgili. Benim gibi her şeyi dert edinen, titiz ve aşırı mükemmeliyetçi kişilerde daha sık görülüyor. Aşırı stres beraberinde kabızlığıda getiriyor. Kişinin beslenme alışkanlığı da kabızlıkla yakından ilişkili tabi ki. Posasız gıdalarla beslenme, aşırı sıvı alımı gibi sebepler de kabızlığın nedenleri arasında.
Hareketsizlik, tiroit bezlerinin yeterli çalışmadığı durumlarda, depresyon gibi psikolojik durumlarda görülebiliyor. Bunların dışında kabızlık nedenleri arasında daha ciddi patalojik sorunlar da olabileceği için uzun süreli kabızlıklarda mutlaka bir doktorla görüşülmesi gerekiyor. Ben her beş senede bir kolonoskopi yaptırıyor ve her sene maalesef lavman yapması için doktorumun kapısını çalıyorum :(

Nasıl Tedavi Edilir ; kabızlık tedavisi yapılabilmesi için kabızlığın sebebinin tespit edilmesi gerekli. Kabızlığa sebep olan durum, yukarıda bahsi geçen hastalıklar ise, bu hastalıkların tedavisi kabızlık sorununu da ortadan kaldıracaktır.
Ayrıca kabızlık rahatsızlığı olan kişilerin;

  • posalı yiyecekler tüketmesi(bu listelere blogumda bol bol yer vereceğim)
  • düzenli ve sağlıklı beslenmesi(deneyebileceğiniz bir kaç beslenme planını paylaşıyor olacağım)
  • her gün aynı saatte tuvalete gitmesi (bu çok mümkün olamıyor ama etkili bir çözüm)
  • tuvalette bir süre beklemesi (ben 20dakikaya yakın oturmama rağmen sonuç alamıyorum) 
  • karın kaslarını çalıştıracak egzersizler yapması gereklidir.  (her gün 3 kere 10'lı set halinde karın kaslarınızı içengel takılmış gibi çeri ve yukarı çekmek yeterli-bu pilatesin özü aynı zamanda)
Doğal Tedavi ve Önlemler;her yerde bulamayacağınız denenmiş doğal yöntemler...

  • Her sabah gözünüzü açar açmaz, 500ml kadar içebileceğiniz en sıcak suyu içmek hızlı fayda sağlayabileceğiniz bir çözüm.
  • 2 Kuru kayısı & 1 Kuru mürdüm eriği & 2 iç ceviz & 1 Yeşil Çay akşamdan büyük bir fincan sıcak suya konarak sabaha kadar bekletilip, sabah yeşil çay poşeti içinden çıkarılıp, üzerine azalan yere kaynar su ilave edilerek, önce çay tüketilip, sonra içinde şişmiş ceviz ve kuru meyve yenirse, bir kaç gün içinde gaitanızın yumuşadığını görürsünüz.
  • Pırasayı zeytinyağlı ve pirinçsiz olarak tüketebildiğiniz kadar tüketin. Kabızlıkta kereviz ve pırasa en etkili iki sebze.
  • Kabızlığa iyi gelen bitkiler arasında sinamekiyi söylerler ama sinameki bağırsağın içindeki kaydırıcı mukozayı da dışarı atar, dolayısıyla sinameki kullanmayı bıraktığınızda kabızlığınız şiddetli bir şekilde tekrar başlar. O yüzden kullandığınız karışık bitki çaylarında sinameki olmasın!
  • Havanda bir miktar keten tohumu ve çörek otunu döverek az yağlı yoğurtla birlikte sabahları aç karnına tüketebilirsiniz.
  • Gün içinde içebileceğiniz güzel bir bitki çayı karışımı isterseniz; beş bardak suyun içine bir avuç maydanoz, kiraz sapı, 1 yeşil çay, üç kayısı ve bir limon atarak kaynatabilirsiniz.
  • 75kg'ya kadar günde en az 3litre su içmelisiniz. 
Hepsini yaptım, hala şişim ve dışkılayamıyorum diyorsanız, önce doktora sonra kullanabileceğiniz ilaçlar sayfamıza...


Kullanılabilen İlaçlar

Kabızlığa İyi Gelen İlaçlar ;

Kabızlığın tedavisinde bağırsak hareketlerini düzenleyici ve yumuşatıcı ilaçlar kullanılabilir. Kabızlık tedavisinde kullanılan ilaçlar;

Bekunis Draje 

Endikasyonu
Bağırsak mukozasına direk etki ederek bağırsak hareketlerinin hızlanmasını sağlar, su ve elektrolit salgılanmasına engel olur. Bu etkileri sağlayarak dışkının yumuşamasını ve kolayca dışarı atılmasını sağlar.



BIOGAIA 5 ml damla


Debridat Forte 

20, 40 ve 90 tabletlik blister ambalajlarda sunulur.
DEBRİDAT FORT'un etken maddesi Trimebutin sindirim hareketliliğini düzenleyen bir ajandır. Sindirim kas hareketlerinde azalma varsa sindirim kaslarım uyarıcı; sindirim kas hareketlerinde artış varsa ordaki spazmı çözücü olarak etkir. Bu düzenleyici aktivite bütün sindirim kanalında görülür. Hareket bozukluklarına bağlı olan fonksiyonel sindirim hastalıklarında; fizyolojik hareketliliği yeniden düzenler.
DEBRİDAT FORT;
- İrritabl barsak sendromu tedavisinde,
- Fonksiyonel sindirim bozukluklarında ve
- Mide ve bağırsaklarla ilgili polimorf belirtilerin tedavisinde kullanılır.


Duphalac Şurup

Endikasyonu
Kabızlıkta kalın bağırsakların kıvamında normal yumuşak ve ritminde çalışmasının istendiği durumlarda kullanılır.

Kullanım Şekli
1 yaşın altındaki bebeklerde 5 ml’ ye kadar
1-6 yaş arası çocuklarda 5-10 ml
7-14 yaş arası çocuklarda 10-15 ml
Yetişkin ve ergenlerde 15-30 ml


Gliserin Kansuk Pediatrik (Çocuk) Fitil


Magnesie Calsinee Toz 


Endikasyonları
Kabızlık ve asit giderici bir ilaçtır, vücuttaki mide asidini azaltır ve bağırsaklardaki suyun artmasına sebep olarak dışkı yapmayı kolay hale getirir. Mide ekşimesi ve ara sıra görülen kabızlık sorununda kullanılır.
Normal dozunda alındığında laksatif etkisi hafif olmaktadır bu sebebten dolayı hemoroid şikayetlerinde, gebelerde, kalp hastalığı şikayeti olanlarda ve konstipasyondan ( kabızlıktan ) şikayetçi olan yaşlı hastalarda güvenle kullanılır.

Dikkat Edilmesi Gerekenler
Şiddetli karın ağrısı, bulantı, kusma gibi apandisit semptomlarında ve şiddetli böbrek hastalıklarında kullanılmamalıdır.
Beklenmeyen bir etki görüldüğünde doktorunuza müracaat ediniz.

Kullanım Şekli
Mide asidi için 0.5–1 g (yarım ölçek)
Hazımsızlık ve şişkinlik durumunda 2–3 gr. (1 ölçek)
Müshil olarak 8–10 gr. (3 ölçek)

Gece yatmadan önce yarım bardak su içerisinde eritilip alınması tavsiye edilir.


Dulcolax Kapsül

Endikasyonu
Bağırsak hareketliliğini arttırarak su ve elektrolit toplanmasını arttırmaya yardımcı olur. Dışkıyı yumuşatarak bağırsaklardan geçişini kısaltır ve dışkılama uyarısı verir.

Kullanım Şekli
10 yaş üzeri çocuklar ve yetişkinlerde 2-4 kapsül
4-10 yaş arası çocuklar 1-2 kapsül

Dulcosoft Oral Solüsyon



Kabızlık sorunundan kurtulmaya ve gaitayı yumuşatmaya yardımcı olur. Su bağlama kapasitesi yüksek bir madde olan Makrogol 4000 sıvı (su) için taşıyıcı işlevi görür. Makrogol suyu doğrudan kolona taşır. Kolonda sertleşen dışkı yumuşar ve dışkı hacmi artar. Bu da bağırsak hareketinin artmasını sağlayarak dışkılamayı kolaylaştırır. Makrogol 4000’in tamamen fiziksel bir etki mekanizması vardır. Vücut tarafınan emilmez ve vücuttan değişmeden atılır.
Kabızlığın semptomatik tedavisi
Sert gaitanın yumuşatılması
Piktogram
Gebe veya emziren kadınlar ve 2 yaşından büyük çocuklar için uygundur.
Diyabet hastaları için uygundur. Sıvı, şeker içermez.
Düşük sodium diyetindeki hastalar için uygundur.
Gluten içermez
Aromasız
Kabızlığı hafifletir
Sert gaitayı yumuşatır


Dulcosoft Oral Solüsyon Nasıl Kullanılır

Dulcosoft her zaman bu kullanma talimatında açıklandığı şekilde kullanılmalıdır.Emin olmadığınız bir konu varsa doktorunuza veya eczacınıza danışın.
Dulcosoft’un nötr bir tadı vardır. Doğrudan tercih ettiğiniz bir içecekle karıştırılıp; örneğin bir bardak su veya meyve suyu ya da çay gibi başka bir sıvı ile (yaklaşık 150 ml), tüketilebilir.
Yetişkinler ve 8 yaş üzeri çocuklar
Doktorunuz tarafindan aksi belirtilmedigi sürece normal doz aşağıdaki gibidir:Günde 20-40 ml solüsyon (10-20 g Makrogol 4000’e eşdeğer), tercihen sabah tek doz olarak alınır.
8 yaşın altındaki çocuklarda tercihen doktor gözetimi altında kullanılmalıdır.
4 ila 7 yaş arasındaki çocuklar
Günde 16-32 ml solüsyon (8-16 g Makrogol 4000’e eşdeger), tercihen sabah tek doz olarak alınır.
2 ila 3 yaş arasındaki çocuklar
Günde 8-16 ml solüsyon (4-8 g Makrogol 4000’e eşdeğer), tercihen sabah tek doz olarak alınır.
Doz, ambalajın içinde bulunan ölçüm kabı kullanılarak ölçülür ve elde edilen etkiye göre ayarlanabilir. Dozlama önerileri doğrultusunda, kişisel ihtiyaca göre doz ayarlanabilir, günlük olarak veya farklı günlerde alınabilir. Düzenli gaita çıkışını sağlayan en düşük doz, doğru dozdur.
Lütfen dikkat edin:
Dulcosoft’un etki göstermesi genellikle 24-72 saat sürer. Klinik çalışmalar, düzenli olarak kullanıldığında bağırsak hareketi sıklığının günde bir hareket olma eğiliminde olduğunu göstermektedir.
Dulcosoft, 28 günden uzun sure kullanılmamalıdır. Kabızlık daha uzun sürerse kabızlığın nedeni araştırılmalıdır.